
Prof. Amitav ACHARYA / Akademisyen / Amerikan Üniversitesi (Washington)
Röp: Onur Kanan
Washington’daki Amerikan Üniversitesi’nde profesör olan Amitav Acharya ile içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin uluslararası boyutunu ve toplumlara olan etkisini değerlendirdik.
TRT Akademi: Çin, virüsten dolayı büyük sağlık krizi yarattığı için sorumlu tutuluyor ve aday olduğu küresel yönetim liderliği yolunda. Bu nedenle kendini ağır suçlamalardan kurtarmak zorunda. Bu bağlamda sizce Çin, süreci nasıl yürütecek?
Amitav Acharya: Öncelikle mevcut kriz ve küresel pandemi açısından Çin’in kim tarafından ve ne için sorumlu tutulduğunu düşünmek zorundayız. Bence ilk salgının erken döneminin başladığını söylemek adil ve mevcut kanıtlara dayanarak büyük salgının ilk Wuhan’da olduğunu söylemek konusunda şüpheye yer yok. Bazılarının komplo teorileri olsa da bu bilgi Çin hükûmeti kaynakları tarafından Çin medyasında bile bildirildi. Bence kimse virüsün Wuhan’da başlamadığına inanmayacak. Bu nedenle bu konuda yalnızca Batı’da değil ayrıca Asya ve dünyanın diğer yerlerinde de buna ilişkin yaygın bir algı var. Ancak Çin, çok erken bir tedbirle bu virüsün durdurulamaz hâle gelmesini önleyebilirdi ve bölgesel seviyede virüsün Wuhan’dan olduğu hakkındaki haberleri bastırmayı bırakabilirdi. Wuhan zaten virüsle savaş içindeydi, zamanında aslında savaştı ve Çin karantinasını biraz geç uyguladı. Uluslararası topluluklarla bilgileri paylaşmada ayrıca biraz gecikti. Bu nedenle bu açıdan Çin’e birçok eleştiri var. Ancak bunun bölgesel seviyede olduğu hissiyatı olduğunu anlamak zorundayız. Çin hükûmetinin bilgisi vardı ancak kabul etmedi. Çin kendi içinde uluslararası araştırma yapılmasını yönlendirmedi. Çin, uluslararası araştırmaya veya en azından dışarıdan Çin’in araştırılmasına izin verebilirdi. Ancak buna kadar Çin’in krizi başta kötü yönettiği tartışma algıları devam etmektedir. Kriz Wuhan’da uçmaya başladığında, Çin onu zapt ederek ve bölgedeki diğer ülkelere ve ayrıca uluslararası olarak Afrika, Batı Avrupa gibi ülkelere krizle savaşmada bir şekilde yardım göndererek iyi iş çıkardı. Belki iş işten geçmişti, Çin’in kriz ortaya çıktığında ve pandemi uluslararası ve küresel olduğunda çok yardımsever olduğu algılardan bir tanesi. Ancak iş işten geçmişti. Bu yüzden bence bu algı bir şekilde uluslararası toplumda olmaya devam edecek. Bu virüs iyi yönetilemedi. Eyaletlerde önlenebilirdi. Sadece kişisel araştırmada bu oluşturabilir. Ancak bunun ötesinde bence Çin politik tarafıyla virüsü zapt edebildi. Bir ülke, eğer doğru politikaya ve sıkı karantina, sokağa çıkma kısıtlaması anlamına gelen yaklaşımlara sahipse virüsü zapt edebilir. Bunlar ilk Çin’de yapılan şeyler ve dünyanın geri kalanı peşinden gitti. Kimse virüsün küresel olarak yayılacağını bilmiyordu. Ancak bu olayda Çin başarılı bir şekilde uyguladı ve dünyanın geri kalanına umut verdi. Virüsün zapt edilebileceğine dair politikalar denedik. Bu nedenle Çin’in virüsü zapt etmek için bir yol göstermesi onun katkısı olabilir. Hepimizin yaptığı gibi aklınızda tutmalısınız ki Çin çok özel emsalsiz bir vaka. Sıkı kontrol edilen hükûmet rejimi ve diğer ülkelerin yapamadığı insanların sağlığını görüntülemek için gözetim uygulamalarına sahip olarak karantina sonrası insanların hareketlerini izleyebiliyor. Bunu ABD’de aslında görüyoruz. ABD’nin neden şu an virüsün merkezinde olduğunun nedenlerinden biri, aktif olarak geç kalması ve Trump’ın kendi danışmanlarını da içeren erken uyarıları gerçekten önemsememesi. Ancak ABD ayrıca belli bir noktadan öteye insanlar, onların hareketleri ve yaşamları üzerinde kısıtlamalar yapamadı. ABD’de insanların sağlığını görüntülemek için bir uygulama yok mesela. Çin yaklaşımı daha büyük, içeride daha büyük olmasa da daha yayılmış ve daha açık politik sistemi olan ülkelerle kolayca kıyaslanamaz.
TRT Akademi: Belki de konuşulması gereken kavram “tahmin edilemezlik” İklim krizini veya silahlı çatışma gibi olayların geleceğini gerçekleşmeden önce anlayabiliriz. Ancak pandemi, ortaya çıkıyor ve bugün olduğu gibi hiç tahmin edilemeyecek şekilde hareket ediyor. Mevcut uluslararası sistem tahmin edilebilir tehditlere karşı bazı aletlere sahip. Ancak tahmin edilemeyen pandemi tehdidine karşı ne yapılabilir veya uluslararası sistem bu tahmin edilemezliği ortadan kaldırmak için ne yapabilir?
Amitav Acharya: Bu çok iyi bir soru ve iklim de çok doğru konu. Çatışmaların bile erken uyarısı var ve önleyici tedbirler alabiliyoruz. Bu konu hakkında yeni tarihli makalelerimin birinde yazdım. Konu pandemiye gelince bu çok zor. Diğer taraftan insanlar bir pandeminin olabileceğini biliyorlardı. Bill Gates’in bir pandeminin geleceği ve dünyanın onun için hazırlıklı olmayacağı konusunda on yıl önce çok açık bir uyarıda bulunduğunu kastediyorum. Tarihte pandemilerin sıklıkla bir anda ortaya çıktığını biliyoruz. Yüz yıl önce olmuş İspanyol gribi gibi aynı virüs bazen tekrar ediyor, bu virüsün yeni, hafif seyirlisi belki de on yıl önce yeniden ortaya çıktı. Grip olarak Nile çok kötüydü. SARS virüsümüz vardı, HIV’imiz vardı, Orta Doğu’muz vardı vb. Bilinen ve bilinmeyen. Ne tür bir virüsün geleceğini bilmiyoruz. Pandemilerin bize tehdit olması çok olası. Bu, doğal afetlerle çok benzer. Deprem gibi doğal afetler de gelebilir. Ön safta olduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle depremler de olası. Ancak ne zaman olacağını tam olarak etkili bir şekilde tahmin edemeyebiliriz. Birçok depremin bu kadar yıkıcı olmasının nedeni insanların deprem olacağını bilse bile uzaklaşmak için yeteri kadar bilmemesindendir. Tornadolar hakkında konuşabiliriz, tayfunlar hakkında konuşabiliriz. Bunlar daha tahmin edilebilir. Bu nedenle bence iklim değişikliği iyi bir mecaz, örnek olmayabilir. Depremleri, tornadoları düşünebiliriz. Bunların olduğunu biliyoruz ancak tam olarak bilmiyoruz ve uyarı süresi çok kısa. Bu nedenle bu anlamda pandemi anında algılamada değil uzun dönem algılamada tahmin edilebilir. Peki, dünya bununla ilgili ne yapabilir? Bence çok erken uyarı ve çok çabuk tepkiye ihtiyacımız olmasının nedeni bu. Tepki vermek için sadece günlerimiz var, haftalar bile değil. Bilgi vermek çok kritik ve bu olayda işe yaramadı. Denetçilere izin vermek, bununla ilgili de yazdım. Virüs geldiğinde, ilk virüs tespit edildiğinde ve bildirildiğinde aralık ayının sonuydu ancak ilk danışman Çin’e şubat veya marta kadar gelmedi. Beijing’i, Dünya Sağlık Örgütü Genel Müdürü bile ziyaret etti. Tanrı aşkına bir takıma ihtiyacımız yok, bir genel müdüre ihtiyacımız yok. Bir doktor takımının gelmesine ihtiyacımız var. Bu virüsle ilgili ne bulursa bulsunlar, önleyici bir tepki olmazsa da küresel hızlı tepkiye, sağlık gücüne ihtiyacımız var ve bu, orada değildi. Bence Dünya Sağlık Örgütü bunu yapacak kaynağa veya yetkiye sahip değil çünkü Dünya Sağlık Örgütü nispeten finanse edilen ve ABD veya Çin gibi büyük bağışçılara bağımlı zayıf bir organizasyon. Yetkisi yok, izin verilmediği sürece bir ülkeye giremez. Zorunlu adaleti yok ve bir ülkeye girilmesine izin verilmiyor. Uluslararası toplum başka devletlerin işine karışmama prensibine inanır, ona göre çalışır. Bu nedenle biz kesinlikle bundan yoksunuz. Küresel iş birliği hükûmet sisteminin, hemen hemen pandemilere karşı önleyici, acil reaktif yaklaşım olarak adlandırılan hızlı tepkisi yok.
TRT Akademi: Dünyanın herhangi bir yerinde, çok düşük bulaşma riski olan veya henüz bulaşıcı olduğu kanıtlanmamış veya bugün dünya medyasında haber olarak paylaşılan hastalıklar toplumda korkuya neden olabiliyor. Bu korku psikolojisinin tüm dünyaya hükmettiğini söyleyebiliriz. Şimdi seyircileri yönlendiren ve kontrol eden kanıtlanmış başka bir alet daha var ve bu alet toplumun tüketim alışkanlıklarını bile çok hızlı bir şekilde değiştirebilir. Bu durumu ekonomi politikaları açısından nasıl yorumluyorsunuz?
Amitav Acharya: Burada konuşulacak birçok şey var. Öncelikle, virüsün dünyanın farklı yerlerini nasıl etkilediği açısından. Bu birçok teknik bakış açısı gerektirir. Ancak size söyleyebileceğim, bunun üzerine birçok tutarsız bilgi olduğudur. Bu nedenle aslında bir veya iki kaynak olmadan bazı olayların gazetede veya medyada okunmaması en iyisi. Birçok yalan haber ve sansasyonel haber olduğundan bir veya iki kaynak kullanımını kastediyorum. Çok kaliteli olarak kontrol edilen en iyi gazeteler bile bazen sansasyonel mısralar –başlıklarda- ABD’deki kendi bölgemizden verebileceğim örneklerdeki gibi kullanabilmektedir. Saygın gazeteler pandemiyle ilgili haber başlıklarına olumsuz olanları koyuyorlar: “Virüsün Maryland’de yeniden görülmesiyle yeni vakalar bin ile tavan yaptı.” Ancak hikâyenin ortasında bunun son on günde hastanede tedavi gören insanlarla alakalı olduğunu görüyoruz. Böylece, kötü sansasyonel haberi başlığa koymayı, ortada bir yerde rahatlatmayı tercih ediyorlar. Benzer bir şekilde medya da son iki haftada yüz binlerce ölüm görmeyi bekliyor. Bunun olacağını bildiğimizden, birinin doksan dokuz bin, seksen bin ve yüz bin arasındaki fark hakkında neden bu kadar çılgın olduğunu gerçekten bilmiyorum. Batı ülkelerindeki en sorumlu kontrol medyası bile bazı ülkelerde sorumlu olarak görülmez. Sonra özel ve söylediğimiz kadarıyla ayrıca bazı resmi kaynaklar tarafından yayılan yalan haberler var. Bu nedenle durumu anlamak için kafanızı toplamanız çok zor olur. Çok fazla belirsizlik, bilgisizlik var. Örneğin, insanlar virüsün bir aşısı olduğunu söylediğinde uzun zamandır HIV aşımız olmadığı için insanlar çalışıyor. Ancak aşının doğasına bakarsanız -birçok rapor size söylemez- yüzde yüz etkili bir aşınız yoktur. Yüzde elli etkili değildir. Hâlâ çok sert bağışıklığı var. Sorumluluk sahibi bir gazete olan Guardian’a bununla ilgili bir makale yazdım. Bu, aşıların başarılı olamayacağı anlamına gelmez, sadece yüzde yüz olamayacağı anlamına gelir. Aşıların yüzde yüz etkiyi başaramadığını söylemek istiyorum. Yalnızca yüzde altmış veya yetmiş önlemede başarılı olabilirler. Bu nedenle, taraflı haberlerin nasıl yalan haber ve komplo teorilerine sebep olduğu konusunda bilgisizliğimiz var. Tüm bu komplo teorileri kimsenin kesin olarak bilmediği gerçeklerden ortaya çıkıyor. Bu yeni bir virüs ve virüsün bir süre kalıp çok az etkilediği vakalar var. Bence uluslararası topluluğun yapacağı şey, yalan ve taraflı haberleri bir şekilde kontrol etmektir. Yalan haberler sosyal medyada olduğu için tamamen az bir olasılıkla kontrol edilebilir ve bence onları kontrol etmek gerçekten zor. Ancak Twitter ve Facebook bunu yapmaya çalışıyor. Sorumluluk sahibi gazeteler sadece aydınlatmaktansa denge resmi oluşturmayı denerler. Bu ülke en yüksek ölüm oranına sahip. Bunun anlamı ne? Hastaneye yatış oranı düşmesine rağmen saldırgan, korkutucu başlıklar yerine bir denge sağlanabilir. Bu krizin arkasındaki en büyük faktör bence korku. Bu kriz kesinlikle gerçek sağlık krizi. İnsanlar hayatlarını kaybediyor. Korkuyla bu daha da kötüleştiriliyor ve medyanın sunduğu yol korkuya neden oluyor. Medyanın haber bildirmesini çok yardımsever bulmuyorum açıkçası.
TRT Akademi: Bu, toplumun tüketim alışkanlıklarını sizce nasıl etkileyecek? Bu durumun ekonomi politikalarını değiştireceğini nasıl yorumluyorsunuz?
Amitav Acharya: Bence, birçok şey değişecek, bazıları iyi olacak. Örneğin, aşırı turizm ve İtalya gibi diğer ülkelere seyahat etmemek yerli halkın sayısını arttıracak ve ülkenin bununla ilgili sorunları olacak. Turizmin ekonomik açıdan iyi olacağı anlamına gelmiyor ama ülkeler turizm gelirlerine bağlıdır. Türkiye buna iyi bir örnek. Geçen ekim veya eylül ayında İstanbul’daydım. İnanılmaz derecede kalabalıktı, her yer kalabalıktı ama tüm Avrupa gibi ve Çin de böyle. Üç yıl önce Venedik’teyken Venedik batıyordu ve oraya bir daha hiç gitmemeye söz verdim. Ancak gerçek şeyler açısından, insanlar restoranlara daha az gidecek ve restoranlar daha az kalabalık olacak. Daha fazla paket servis olacak. Bu durum, restoranlar için kesinlikle kötü bir şey değil. Yiyecekler, eve teslim olacak. Şahsen ben kalabalık restoranların büyük bir hayranı değilim. Aslında onları uzun süre özlemezdim. En son İstanbul’dayken arkadaşlarımla dışarı çıktığımda güzel bir yemek yedim ama çok fazla insan vardı. Daha sessiz bir yere gitmeyi ve arkadaşlarımla oturmayı ya da birinin evine gitmeyi tercih ederim. Bunlar olacak. Bunun bazı insanlar için ekonomik bir felaket olduğunu düşünmüyorum. Asla kalabalık yerleri sevmem.
TRT Akademi: Bölgeselcilik ve bölgesel entegrasyon konusunda değerli çalışmalar yaptınız. AB’yi bölgesel entegrasyon açısından en değerli örnek olarak gördüğünüzü söyleyebiliriz. Böylece, AB bugüne kadar çeşitli zorlukların üstesinden geldi. Ekonomik ve sosyal açıdan ve birlik duygusu açısından AB hiç bu kadar zor bir test görmedi. Sizce AB’nin birlik duygusu salgın döneminde yaralandı mı? Tüm bölgesel birlik çalışmalarının her daim faydalandığı AB kisvesi, parçalanmaya başlarsa diğer yeniden birleşme çalışmalarında ne tür değişiklikler olabilir?
Amitav Acharya: Bir şeyi netleştireyim. AB konusunda çok eleştiri var. Aslında Avrupa Birliği’nin büyük bir hayranıyım. AB’nin misyonunu seviyorum ve destekliyorum. İki şey var: Birincisi, AB ciddi ve kötü dönemler geçirdi. Avrasya krizi, Brexit ve şimdi de salgın. Çok kötü şans ve kötü talihsizlik. İkinci şey, AB’nin çok önemli olduğudur. Tüm Avrupa için kritik bir şey. AB, kendi modelini Afrika, Orta Doğu, Asya’ya uygulama konusunda hiçbir zaman başarılı olamadı. Kendini beğenmişlik duygusu var. AB’nin kendisi de dünyanın her yeri için bir model olmakla suçlandı. Bu eğilim, pek hoş karşılanmadı ve bence bu krizden sonra çok belirgin bir şekilde görülüyor. Çoktan düşüşe geçti. AB, kendi modelini giderek daha az projelendiriyor. Diğer bölgesel kuruluşlarla iş birliği iyi bir şeydir ve teşvik edilmelidir, ancak modelini dayatmak kötü bir şeydir. Peki AB’ye ne olacak? Özellikle krize ilk tepkisi nedeniyle kesinlikle zarar gördü. Brexit ve İtalya’ya yardım etmemesinden sonra İtalya, AB ile farklı hâle geldi. AB, bir şekilde anlaşılabilir olduğu için sınırları kapatıyordu, ama asıl olan şey, AB’nin sembolik psikolojik gerilemesi. O zaman hepimiz için bir sorun var. Macaristan, Polonya gibi bazı üye ülkeler AB demokratik liberal modeliyle tanımlanmak istemiyordu. Yani, bu başka bir zorluk. Bütün bunlar, bölgeselciliğin karşılaştırmalı çalışmasına da yansıyor. AB model olarak daha az görülecektir. Ama aynı zamanda bölgesel aktör olarak kalacaktır ve iklim değişikliği gibi belki de bilmiyorum salgın gibi küresel alanlarda da katkıda bulunacaktır. AB kendini yeni gerçekliği ve aynı zamanda karşılaştırmalı bölgeselciliğin, daha esnek, farklı bölgeselciliğin anlayışına adapte olacağından çok umutluyum. Umarım AB tekrar bir sıçrama yaşar ve başarılı olur ve hem Avrupa hem de tüm dünya için barışı zorlar. Bu çok içten bir dilek çünkü modelleme yaklaşımını eleştirmeme rağmen AB’ye her zaman hayran olmuşumdur.
TRT Akademi: Bölgesel birlik çabalarının temel motivasyonlarından biri, ekonomik entegrasyon ve bugün salgınların ekonomik entegrasyonu da zayıflattığını görüyoruz. Bu bağlamda bölgesel birlik faaliyetlerinin ortak üstün iradeye pandemi sırasında aktarılması tartışılacak mı?
Amitav Acharya: Bunu söylemek için çok erken olduğunu düşünüyorum. Yani bölgesel ekonomik entegrasyon aynı anda hem azalıyor hem de yükseliyor. Trump’tan önce birçok bölgesel ön düzenleme, bölgesel ikili ve üç taraflı düzenlemeler var ve Trump, bunları yıkmak istedi. Ama yine de Güney Asya gibi bazı bölgelerin bölgesel planları var. Bu yüzden bekleyeceğiz ve nasıl çalışacağını göreceğiz. Şu anda dünya ekonomisinde muazzam bir belirsizlik var. ABD ve Çin savaşı sürüyor, ABD birçok ülkeyi tehdit ediyor. Bir pandemi de ekonomik büyümeyi baltalıyor. Ne kadar uzun ve derin olacağını bilmiyoruz. Karar vermek için henüz çok erken. Birçok insan çok basit bir şekilde sonuçlara varıyor. ABD’de ekonomi oldukça iyi ve Çin de çabucak canlanabilir. Ancak bölgecilikle alakalı şu an ekonomik entegrasyon konusunda kilit zorluklar var. İş birliği ve doğal afetler, salgın, iklim değişikliği ve nüfus hareketleri ve sağlık, sınır yönetimi gibi diğer alanlar. Sadece ekonomik olarak değil, bölgesel entegrasyon hakkında da çok geniş bir bakış açısıyla düşünmeliyiz. Bölgesel entegrasyon artık ekonomi demek değildir. Ekonomi birincil alanda olabilir. Daha fazla ilgilenilmesi gereken başka alanlar da var.
TRT Akademi: Teknolojik gelişmeler sayesinde dünya her zamankinden daha entegre hâle geldi. Bugün bile insanlar pandemiden sonra daha fazla iş gezisi, aile ziyareti veya tatil yapıyorlar. Bununla birlikte Kovid-19’un kolayca üstesinden gelinemeyeceği açıktır. Günümüzde insanlar, devletlerin sağlık kaydı, vize, başvuru ve pasaport kontrolü isteyeceğini söylüyor. Kovid-19 travmasının sağlıklı sınıfın ayrıcalığının ortaya çıkmasına neden olabileceğini düşünüyor musunuz?
Amitav Acharya: Bu iyi bir durum. Yani kesinlikle daha fazla sağlık kontrolüne, karantinaya vb. duruma yol açacak. Sadece ülkeler arasında olmasa bile, ülkeler içinde de. Eğer bir iş adamıysanız ve sadece üç günü geçirmek için başka bir ülkeye gidiyorsanız o zaman on dört gün karantinaya alınmanız gerekir. Bu durum iş seyahati olasılığını sınırlayacaktır. Bununla yaşamak zorundayız. Bunun dışında özel bir amaç için seyahat eden öğrenci değişimleri veya aile ziyaretleri için çok kötü bir etkisi olacak. İnsanlar online konuşmaya alışacak, iş, teknoloji ve otomasyon artacak. Belki dört ya da beş yıl sürecek ama bir yol bulacağız. Turizmin kısıtlanacağını düşünmüyorum. Dürüst olmak gerekirse insanların kalabalık şehirlere gitmesi için organizasyonlar olacak. Yoğun nüfuslu yerler için bir tutarlılık modeli göreceksiniz. New York, Chicago, Los Angeles gibi Washington D.C gibi şehirler için bu virüsten kurtulmak da çok zordur.
TRT Akademi: Salgın nedeniyle, hükûmet kabine toplantılarından uluslararası kuruluşların danışma toplantılarına kadar birçok toplantı çevrim içi olarak gerçekleştiriliyor. Uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim sistemi tüm dünyada zorunlu olarak gelişmiştir. Özellikle uzaktan eğitim, finansal imkânları olmayan ve yüksek öğrenme becerisine sahip insanlar için eşit fırsata dönüşmüştür. Bir akademisyen olarak zorunluluktan dolayı kullandığımız bu sistemin hayatımızda kalıcı olacağını düşünüyor musunuz?
Amitav Acharya: Bazıları zorunlu olacaktır. Bu beklenmedik bir durum değil. Birçok insan çevrim içi dersler alacak, çevrim içi öğrenme bazen yüz yüze öğrenimden geçmektedir. Ancak karışım etkisi olacaktır. İnsanların sınıf deneyimini kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu arada, çevrim içi öğrenme, çevrim içi eğitim pahalıdır ve yüz yüze öğrenme olarak görülemez. Daha pahalıdırlar çünkü çevrim içi kurslara katılan kişilerin zaten işleri olduğu varsayılmaktadır. Bazı kolejlerin çevrim içi dersleri vardır ve daha fazla ücreti vardır. Her neyse, bu durum eşitlenebilir çünkü fakir ülkelerden öğrenciler hâlâ eğitim için ücret ödemek zorundalar. Yüz yüze öğretimin büyük bir hayranıyım ama aynı zamanda çevrim içi öğretimim de var.
TRT Akademi: Kalıcı hale gelirse fiziksel olarak yerel fakat akademik açıdan küresel, örneğin Batı dışı uluslararası ilişkiler teorisi gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlardan gelen insanlar sayesinde orijinal akademik çalışmaları görebilir miyiz?
Amitav Acharya: Tüm bu hareketin, nasıl hissedileceğine bağlıdır. Teknolojinin, verdiklerinden çok farklı olacağını sanmıyorum. Hâlâ aynı şey var. Demek istediğim, dergiler Batılı yazarlar tarafından basılıyor ve Batı fikirleri, Batı teorileri, Avrupa merkezli ve Amerikan merkezli perspektifindedir. Bu salgın nedeniyle bunlar ortadan kalkacak ve büyük değişiklikler göreceğiz. Ama bir şey daha kolay olabilir. Şimdi, video ile konuşmak, bir ders için zoom ile görüntülü konuşmak mümkündür. Eğer bu olursa üniversiteler, sınıflar, profesörler aynı fikirde olursa bu iyi bir şey ama uluslararası ilişkilere Batı dışı bakış açısını teşvik etmek olacaktır. Konferans açısından bunun nasıl değişeceğini bilmiyorum. Bu bir dezavantaj olacaktır. Yani, küresel bilginler az sayıda olmasına rağmen uluslararası dernekler gibi büyük toplantılara gelebildiler. Hawaii’de bir toplantıyı mart ayında iptal ettik. Bunun gibi tüm konferanslar ertelendi. Bu, küresel bilginlerin fiziksel etkileşimi için iyi bir fırsattır ve şimdi çevrim içi olarak mümkündür. Seminer ve konferans salonlarında olmayan, dışarıda olan uluslararası konferanslara ihtiyacımız var. Bu yüzden çoğunlukla küresel bilginlik için bir olumsuzluktur. Umarım konferanslar yakında geri döner. Umarım gelecek yıl normale dönebiliriz.